Helal rızık için;
Aç kalmamak için;
Evladının boynu bükük kalmaması için;
Ele güne, namerde muhtaç olmamak için;
Kimbilir zar zor yaptırdığı başını koyacağı iki göz odanın borcunu ödemek için;
Belki de evlendireceği çocuğun düğün masraflarının bir kısmını karşılamak için;
Belki de okutmak için çocuklarını...
Irgat olup düşerler yollara...
Elleri çatlamış, beli bükülmüş, yüzü kırışmış, gözleri; acının, çilenin ve yorgunluğun derin izlerini taşır...
Yola çıkma zamanı gelmiştir artık hazırlıklar tamamlanır, kilit vurulur evlere, geride kalmaz kimse, emanet edilir komşuya, içinde pek bir şey olmayan evleri...
Binilir minibüslere 25- 30 kişi, çoluk çocuğuyla, yorganı yatağıyla, birkaç kap kacağıyla
Düşerler gurbet yollara...
İçlerinde endişe, belirsizlik ve korku ve biraz da umut biriktirerek...
Yollar...ah bitmez yollar...
Gurbet yolları...
En büyük korkudur içlerinde; trafik kazasında can vermek tüm ailenin...
Ulaşamamak ya da geri dönememek...
Duyulmuştur ana haber bültenlerinde, feci bir trafik kazasında can veren ırgat ailelerinin dramını...
Ucunda ölüm de olsa gitmektir, varmaktır ekmeğinin bulunacağı yere...
Geri dönebilmektir bir kaç kuruşla evlerine kazasız belasız...
Varılır kazaya uğramamışsa kafile, kururlar derme çatma çadırları, geceleyin bilmedikleri bir arazide çoluk çocuğuyla...
Gözlerinde korku, endişe ve anlamsızlık küçücük çocukların...
Akranları oynarken parklarda, dolaşırken AVM lerde, uyurken sıcak ve çok katlı rezidanslarında ve planlarken tatil yapacakları açık büfe, havuzlu çok yıldızlı otelleri...
Onlar, o ırgat çocukları, aç kalmamak için destek olurlar ailelerine, paylaşırlar küçük yaşlardan itibaren ağır yüklerini ...
Ya sırtında taşırlar küçük kardeşlerini, annesi çalışırken tarlada ya da tarlada çalışır, ter döker yarım yevmiye için...
Yoktur hobileri, oyuncakları, zevkleri...
Bir lokantada doyasıya yemek uzaktır onlara...
Diyor ya büyük şair Erdem Bayazıt: "Sana, Bana, Vatanima, Ülkemin İnsanlarına Dair" adlı şiirinden:
Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.